Maurizio Galimberti: Ölümsüz Şipşak Fotoğraflar

Lomography İtalya fotoğrafçı ve şipşak film sanatçısı Maurizio Galimberti ile bir röportaj yapma şerefine ulaştı. Sadece bize özel bir fotoğraf mozaiği yaratmanın yanı sıra, bir kaç sorumuzu da cevapladı. Aradan sonra okumaya devam et.

Bir araştırmacı, fotoğrafçıya dönüştü. Bu dönüşüm nasıl oldu?

İlk etapta fotoğrafçılık benim için sadece bir hobiydi. Başlarda siyah & beyaz fotoğraf çekiyordum (1974 ile 1982 arasında), filmlerimi kendim yıkayıp basıyordum ama karanlık odayı çok da sevmiyordum. O nedenle şipşak fotoğrafçılığa geçtim ve işlerime yeni bir boyut katmak için sanat tarihi okumaya başladım.

Biliyorsun, artık herkes görüntü oluşturabilir, ama Italo Calvino’nun da dediği gibi, “Yaratıcılık reçel gibidir, güçlü bir ekmek dilimi üzerine sürmek gerekir.” ;eğer bir geçmişin, işlerini destekleyecek bir mirasın yoksa bir yere varman çok zor!

İmpresionistlerIe ve manipüle edilmiş şipşak fotoğraflarla başladım, sonrasında 1990’larda Avant-garde’a yöneldim. İşlerim buradan doğdu.

1988 yılında bir sergim sırasında Polaroid’in iletişim müdürü Achille Abramo Saporiti ve ünlü fotoğrafçı Nino Migliori ile tanıştım.

Bu dönemde Polaroid Italya ile yakınlaştım ve Saporiti üzerine araştırma yapmaya başladım. Sonunda 1992’de araştırma hayatıma veda ettim… “Hoşçakalın millet, Polaroid fotoğraflar çekeceğim ben artık!” Artık bahsi kazandım diyebilirim!

Analog fotoğrafçılığın ve özellikle şipşak fotoğrafçılığın seni çeken yönü nedir?

Analog fotoğraf güzel ama şipşak diğerlerinden çok daha üstün: fotoğraf çektiğin anda görmenin hissi çok farklı! Renkler sihirli… gerçek aşk!

Şipşak fotoğraf çekmeyi öğrendiğinde direkt olmayı da öğreniyorsun, fotoğraf senin bir uzantın oluyor.

Şipşak mozaiklerin birer efsane. Bunlar nasıl doğdu?

Mozaik işlerim 1980’lerden, Avant Garde, Bauhaus, Danel Spoerri’nin üzerini boyadığı siyah ve beyaz mozaikleri, Hockney ve Lucas Samaras’ın mozaiklerini araştırdığım dönemden başlıyor. Ünlü Talking Heads uyarlaması beni çok etkiledi. Bunların dışında, Braque ve Picasso’nun Kübizmi’nin etkileriyle bu tekniği denemeye başladım ama çok da ikna olmadım çıkan işlerden.

1985 ile 1986 arasında özellikle farklı boyutlarda mozaik işleri üzerinde çalıştım… Boston’daki Polaroid mühendisi Alan Fidler bana Collector’ı gösterdikten sonra, artık portrelerim için bu makineyi kullanıyorum.

Collector ile renkler ve portreler üzerinde çalışmaya başladık. Sanırım bunu bu şekilde kullanan ilk ben oldum.

Projelerimde Boccioni’nin Futurism’inin de etkileri var, aynen benim portrelerimde olduğu gibi, özellikle aşağı yukarı ilerleyen dinamik çizgileri.

Portre ya da mimari: hangisini tercih edersin?

Gerçekten bir insan ile temas ettiğin için portreler çok cezbedici, ama hali hazırda olan bir şeyden, yeni bir tasarım yaratabildiğin için mimari fotoğrafları da çok ilgi çekici oluyor. İkisini de çok seviyorum ama seçmem gerekirse, sanırım portreyi tercih ederim.

Hangi işin seni en çok tatmin etti?

Kesinlikle 1992’deki “la Vucciria di Palermo” diyebilirim, inanılmaz renkleri var!

Johnny Depp, Robert De Niro, Lady Gaga gibi ünlü insanların fotoğraflarını çektiğini biliyoruz… Bizimle paylaşacağin eğlenceli anıların var mı?

Lady Gaga bana sürekli “Bana Caca de” deyip durdu, ben de on a “bak, İtalyanca’da bu hoş bir kelime değil” dedim (caca=kaka)… sonra, çekim bittiğinde, beni ateşli bir şekilde öptü! Hiç mutlu olmadım, kesinlikle benim tipim değil!

Johnny Depp… portresinden o kadar mutlu oldu ki, Excelsior (Venice)‘da Des Bains’e koştu.
Robert de Niro ile çok tatlı bir şey geldi başıma: ilk başlarda portre çektirmek istemedi. Ama De Niro’nun da aralarında olduğu bir kurul tarafından düzenlenen TriBeCa festivalinin sponsoru Polaroid’di. Portresinin “o plastik şeyle” (Collector fotoğraf makinesi) ile çekilince çok saçma görüneceğini düşündü ama sonunda diye de poz verdi.

Bitirdikten sonra, özür diledi ve ağlamaya başladı, çünkü portresinde kendi korkularını ve anne ve babasına ne kadar benzediğini gördü. İki gün sonra, tüm ailesinin portrelerinin çekilmesini istedi.
Portre bu aslında: birinin ruhunu iki dakikalığına ödünç alıyorsun ve bir fotoğraf ile onlara sonsuza kadar geri veriyorsun.

Lomography İtalya için Diana F+ ve Instant Back denedin. Bu makineyi ilk kullanışın mıydı? Neler hissettin?

Evet, bu ilk kullanışımdı ve bayıldım! İlk başta çekip, çıkartma tuşuna basma fikrine alışmam gerekti ve bir kaç fotoğrafı atmak zorunda kaldım. Alıştıktan sonra çok kolay ve eğlenceli oldu! Lensini çok sevdim, gerçekten…. Plastik olmasına rağmen harika! Diyafram ayarı yapabilmek çok kullanışlı bir özellik, Puglia’da çok güneşli çekimlerde çok faydalı oldu. Sonuçta çıkan renkler bir harika! Kesinlikle tekrar kullanacağım!

Lomography’de nasıl bir proje üzerinde çalıştın?

Şu an ünlü model Arianna Grimoldi ile çalışıyorum. Puglia’daydım ve elimde test etmem için verilen bu garip makine vardı…. ben de kullanmaya karar verdim. Nasıl kullanıldığını çözmem yaklaşık bir saatimi aldı ve sonrasında çekime başladım. Sonuçta kimliği olmayan, neredeyse hayvansı, maskeli bir kadının yaz fotoğrafları ortaya çıktı… bir nevi günümüzün Paolina Bonaparte’ı. Yaz kapakları için bir görsel.

Lomography İtalya’ya özel.

Gelecek projelerin, sergilerin ya da atölye planların var mı?

Arianna Grimoldi ile çalışmalarımın dışında 14 Haziran’da New York, Columbus Üniversitesi’nde bir performansım, 18 Temmuz itibarıyla NYC’deki Dillon Gallery’de bir sergim ve Paris’te bir “şipşak projem” olacak.
Tabii bir de yetkilendirildiğim portre projeleri oluyor.

Şipşak fotoğraf sevenlere ne tür tavsiyelerin olur?

Her zaman çektiğin fotoğraflarda anlam ara: sığ fotoğraflar seni bir yere taşımayacaktır. Yine Calvino’nun dediği gibi “güçlü bir ekmek dilimi” Bu durumda ekmek dilimi çalışma, sanatçıları, geçmiş ve geleceğin kültürlerini anlayıp kendine has bir tercümesini çıkarma oluyor. Bazen Lomo fotoğraf makinesi sahiplerinin, makinelerine biraz yüzeysel yaklaştığını düşünüyorum.

Herşeyin fotoğrafını çekmenin kolay olduğu günümüz teknolojisinde, Lomography ya da Polaroid fotoğraf makinelerinin “basit” ama etkileyici özelliklerinin dijitalden çok daha üstün olduğunu düşünüyorum. Eminim kimse dijital bir makine ile benim Diana F+ ile çektiğim fotoğraf gibi bir görüntü yaratamaz.

Topluluk üyelerinizin deneylere ve kişisel araştırmaya çok açık olduğuna inanıyorum, bu da kendi yollarını bulmaları için en ideal yöntem.

Maurizio Galimberti’yi kendi"website'sinden":http://www.mauriziogalimberti.it/ ve Facebook sayfasından takip edebilirsiniz.

stea tarafından, 2014-04-04 tarihinde ve #insanlar #instax-mini #polaroid #diana #lomoamigo #istantanee #maurizio-galimberti başlığında yazıldı.

Daha İlginç Makaleler