Evros'un En Büyük Küçüğü: Alexandroupoli

Krediler: haleozdemir

Kadın başına gezmenin tarifsiz bir duygu olduğunu düşünenlerdenim, bir de çok fazla düşünmeden yollara düşenlerden. Bu seferki seyahatimde beni yol macerası bekliyormuş bir de, tabii o zaman bu durumdan bir haberdim. Dedeağaç’a en sevdiğim seyahat araçlarından biri olan otobüs ile yola çıktım. Biletimizi bir Türk firmasından aldık fakat Yunan aracı ile gittik. Sabah saat 9’da otogardan otobüse bindik fakat araç oldukça eskiydi ve ilk hareket ettiğimizde otobüste bir gariplik olduğu herkes tarafından hemen anlaşılıyordu. Biraz ilerledikten sonra şoför otobüsün frenlerinde büyük bir sıkıntı olduğunu söyledi ve otobüsü zar zor emniyet şeridine çekti. Daha sonra bizi küçük bir minibüs aldı ve sınıra kadar götürdü. Sınırda ise artık yapılmış olan eski otobüse geri bindik. Fakat Yunan Sınırı şimdiye kadar hiç görmediğim şekilde kalabalıktı. Sistemleri gitmişti ve ne kadar sürede geleceği meçhuldu. Saatlerce orada bekledik. Sonunda, Dedeağaç’a vardığımızda saat akşam 8.30’du. Otele girmem gereken saatten epey geç giriş yapacaktım. Neyse ki orada yaşayan arkadaşım Christo benim için her şeyi önceden hazırlamıştı. Hala açık olan mağazalar ve cafeler vardı. O gün sadece karnımı doyurmak ve uyumak istedim. Yolda o kadar yorulmuştum ki. Kaldığım otel şehir merkezi denilen yere oldukça yakındı zaten Dedeağaç oldukça küçük olduğundan bir merkezi olduğunu söylemek saçma olur. Otele yerleştikten hemen sonra yemek yemeğe gittim ve ana caddesinde biraz yürüdükten sonra otele geri döndüm ve uyudum. Yolda yaşadığım sorun aslında tüm günümü yemiş oldu ama enerji düşürmek yok, gezmek için daha çok zaman var :)

Krediler: haleozdemir

2. günüm olması gerekirken ilk günüm olan güne kahvaltı ile başladım. Yanımda bir de küçük sevimli bir arkadaşım vardı. Kahvaltım boyunca yan sandalyeme konmuş minik bir serçe eşlik etti bana. Daha sonrasında Dedeağaç’ın tarihini anlatan bir küçük müze gezdim. Mağazaları dolaştım, ilginç kafeler keşfetmeye çalıştım ve tabii ki en meşhur içeceklerinden biri olan Frappe içtim. Kahvemi içtikten sonra kiliseyi dolaştım. Ben noel üzeri gittiğim için birçok mağazada noel süslemeleri başlamıştı, özellikle Elemento 41 gerçekten harika bir yerdi. Bunların dışında noel süsleri satan bir çok mağaza ve tabii her yerde dev çam ağaçları vardı. Cadde üzerinde bir de inanılmaz sevimli gözüken şekerci dükkanı var. Uzolu şeker ise mutlaka tadılmalı. Akşam ise Chris ile buluştum ve gerçekten en çok beğendiğim yerlerden biri olan Kafka Cafe’ye gittik. Fazlasıyla ufak bir mekan fakat çok sıcak ve samimiydi. Aynı zamanda tasarım ürünlerin satıldığı bir yer. Eskiden ise bir kitapçıymış. Aslında görülmesi gereken çok önemli bir yeri yok, daha çok yorgunluk atmak için ve bir hafta sonu kaçamağı olarak gidilmesi gereken bir yer. Tüm gün neredeyse mağazaların ve cafelerin olduğu caddeydim.

Krediler: haleozdemir

Son günümde ise Dedeağaç’ın sahil kısmında dolaşma imkanım oldu ki zaten çok fazla da vaktim yoktu. Sahil kısmının sonunda Selanik’e doğru giden tren istasyonu var. Sahilde dev bir deniz feneri var; ben havalar soğukken gittiğimden yoktu ama normalde etrafında kahve ve içki içmek için masalar varmış. Tabii ki denizin karşı tarafında meşhur tavernalar var. Buraya bir yere oturma fırsatım maalesef olmadı. Bir daha ki sefere bir meyhane de sarhoş olma planımı bir dahaki Dedeağaç seyahatime bıraktım. Sahil kısmı çok sessiz fakat denizin olduğu her yer gibi muhteşemdi. Burada da ilerilere kadar uzun bir yürüyüş yaptım ve İstanbul’a geri dönmek için otobüsün beni alacağı yere gittim. Ben Dedeağaç’ı çok sevdim. Sakinliğe ve tatile ihtiyaç duyulduğunda Türkiye’ye yakınlığından kolayca gidilebilecek bir yer. Buraya bir daha gelme planım, biraz da plajlarında olmak ve yüzebilmek için yazın. :)

Krediler: haleozdemir

haleozdemir tarafından, 2016-03-10 tarihinde ve #insanlar #lokasyonlar #lifestyle #location başlığında yazıldı.

Daha İlginç Makaleler