Yeni Projesiyle eyvahblues Karşımızda!

LomoAmigo'larımızdan Mert Can Tekin bu kez yeni projesiyle karşımızda. Rene Magritte'den ilham alınan bu çalışmaya bayılacaksın!

Merhaba Mert Can, son görüşmemizden beri neler yapıyorsun?

Merhabalar, son görüşmemizden sonra gayet hoş geri dönüşler aldım. Aynı zamanda analog fotoğraf çekmeye başlayan onlarca arkadaşım oldu. İnsanların fotoğraf çekmeye başlaması ve tüm çekilmiş fotoğrafların filme yazılması, güzel hisler. Bu güzel hisler, çektiği analog fotoğraflara boya saçan yeni insanlar keşfettikçe mutluluğa dönüştü. Lomography ekibine buradan teşekkürlerimi iletiyorum. Hala ‘Photodrawhy’ projesi üzerinden, foto-resim kolaj çalışmalarını sürdürüyorum. Analog fotoğrafçılığa yeni bir hareket katabilecek, eski ressamların karakterlerinden ya da sinema/film karakterlerinden oluşan çıkartmalar ile fotoğrafa dahil edilebilecek bir oyun tasarlama düşüncesi gibi olgunlaşmaya bırakılmış düşünceler var; hem öğretici hem de eğlendirici olması önemli bir konu. İnsanların gelişen teknoloji ile beraber kaybolmaya mahkum edilmiş fotoğraflar çekmekten sıkılacağını ve estetik açıdan yakın gelecekte günlük hayatta kullanılan fotoğrafların resim grafikleri ile iç içe geçerek bir simülasyon oluşturacağını, analog fotoğrafa ilginin artacağını düşünüyorum.

Bunun dışında hayatıma tekrardan, güzel sanatları kazanma bahanesi ile sinema dahil oldu. Fellini, Godard, Jarmusch gibi yönetmenlerin filmlerini tekrardan izlemek, Duane Michals, Şahin Kaygun, John Baldissari gibi fotoğraf sanatçılarını keşfetmek ve Deleuze, Bergson, Baudrillard gibi düşünürlerin okumalarını yapmak dışında vaktimi yeni filmler, yeni lensler deneyerek geçiriyorum. Aslında İstanbul’u ve İzmir’i fotoğraflamaya devam ediyorum diyebiliriz. Yaz aylarında Elif Aksakal ile beraber onun çizime döktüğü gerçeküstü karakterlere çektiğim fotoğraflarda hayat vererek renkli bir çalışma ortaya çıkardık. Ardından İstanbul’da geçirdiğim vakitte Kodak dia filmler ve bayat Agfa, Tura, Konica, Lomography filmler denedim. Foto-resim kolaj çalışmalarını bu renkli filmler ile sürdürdüm. Ardından ‘hızlı bir hamle daha yoksa bitiktir işimiz.’ diyerek Tayfun Çetiner ile beraber bu proje üzerinde yoğunlaşmaya başladık. Hem foto-model olarak, hem de proje kapsamında fikir alışverişi bağlamında yardımları için ona da buradan teşekkürlerimi iletiyorum.

Bu sefer ki projenden biraz bahseder misin? Rene Magritte fikri nasıl ortaya çıktı?

Magritte fikri hep vardı. Hala var. Gün geçtikçe gelişiyor ve biçimleniyor. Önceleri Magritte’in resimlerinde yakaladığı boşluğu, gizemi bir foto-hikaye hazırlayarak nasıl aktarabileceğimi düşünüyordum. Daha sonra Magritte ve şehir üzerine; ‘The Kiss’ adlı resmindeki gökyüzüne boyanmış kuş imgesi olsun yine aynı şekilde ‘High Society’ adlı resmindeki gökyüzüne boyanmış insan imgesi olsun, ‘The Invention of Life’ adlı resmindeki perdeli insan imgesi olsun, foto-resim şeklinde filme çekmiş olduğum fotoğraflara kolaj çalışmaları tasarladım. Ardından ise aslında bu foto-hikaye çalışmasının mümkün olabileceğini düşünerek hazırlıklara başladım. ‘Fikir olarak Magritte’i anımsatalım, tamamen uyarlaması olmasın.’ diyerek storyboardlar çizdim. Kısa film çektim. Biliyorsunuz – ki Magritte gibi ressamlar ülkemizde fazla bilinmiyor, Türkiye’de algı kapılarını açabilmemiz için Magritte gibi ressamların ufuk açıcı eserlerini incelememiz gerektiğini düşünüyorum.

Kullandığın film-ler-den ve makine-ler-den bahseder misin?

Bu projede iki makine kullandık. Bunlardan biri Minolta SRT-MC II, diğeri ise Pentax Spotmatic. Film olarak ise IlfordPan 100 ve 400 ASA filmler kullandık. Kullandığımız lenslerin özellikle 1.7, 1.4 gibi diyafram değerlerinde olması, mekanı soyutlamak için idealdi. Havanın bir güneşli, bir bulutlu oluşu sebebi ile 100 ve 400 ASA filmler kullandık. Çünkü her an ışık değerinde değişim olabiliyordu. Güneş gülümsediğinde 100 ASA, bulutlar yüzümüze gölge düşürdüğünde ise 400 ASA filmler tercih ettik.

Görüyoruz ki Magritte eserlerinde farklı renk tonlarını kullanmış, sen neden siyah-beyaz film kullanmayı tercih ettin?

Siyah-beyaz film kullanma nedenlerimden biri, ressamın eserlerinde yansıttığı renk tonlarının arasında boşluğun içinde saklanmış olan gizemdi. O boşluk duygusunun yanı sıra aynı zamanda bir diğer nedenim ise Duane Michals’ın Rene Magritte portreleridir. Ressamın eserlerini uyarlamaktan ziyade, bakış açısını yansıtmak ve resim ile fotoğraf arasındaki ince çizgiyi anımsatmak istedim.

Projende yer alan fotoğraflardan hangisi senin favorin?

Projede yer alan fotoğraflardan; The Invention of Life ile The Kiss uyarlamaları, aynı zamanda bir büyüteç yardımı ile yakın plan çektiğim donuk göz fotoğrafı ve ressam karakterimizin denizin yansımasını fırça darbeleri ile boyuyor illüzyonu yarattığı fotoğraftır.

Önümüzdeki günlerde seni yeni bir proje içerisinde görecek miyiz?

2018 içerisinde her ay 12-24 fotoğraflık analog fotoğraf projeleri hazırlamak, üç ayda bir kısa film çekmek hoş olabilir. Fotoğraf/Resim/Sinema üzerine dergilere içerik üretmek, kimi müzik gruplarına ya da müzisyenlere albüm kapağı tasarlamak ve etkileşimli bir şekilde yeni insanlar ile tanışmak, yeni işler çıkartmak istiyorum. Yazmakta olduğum bazı senaryolar var, aynı zamanda bu senaryoları hikayeleri ile beraber yazıyorum. Tüm bu hikayeleri, hem kısa filme, hem de foto-hikayelere dönüştürme imkanı sağlamaya çalışıyorum. Photodrawhy çalışmaları üzerine ayrıca yoğunlaşarak, kanvas üzerine baskı alıp, evlerimizin boş duvarları için bir şeyler üreteceğim. Eski ressamların karakterlerinden ve sinema/film karakterlerinden oluşan çıkartmalar ile kolaj çalışmaları yapacağım. Lomography ailesine tekrardan teşekkürlerimi iletiyor ve bu proje kapsamında yazdığım bir metin ile noktalıyorum.

"Gelecek ve geçmiş zaman, şimdiki zaman nehrinin içinden akarak; geniş zaman denizine doğru ilerleyen dalgalardır ve okyanuslar, hiçbir zaman gizemini çözemeyeceğimiz bilinçaltı derinliklerine sahiptir. Değişmeyen tek şey, değişimin kendisi ise eğer suyun akış yönü uzaydır. Hayat, şimdiki zamanın içinde algıladığımız fotografik karelerin zihinde birleşmesi ile zihinde oluşan görüntünün hareket halini alması sonucu; havada dolaşan bilgi alışverinin veriler oluşturduğu olaylar zincirinde, kendi soyut coğrafyasını kurmaca gerçekliğin içinde şehirler inşa ederek kendi zaman tünelini oluşturan, o tünelin içine kendini hapseden, şimdiyi okuyarak konuştuğumuz ve tartıştığımız iç sesimiz ile boşluk üzerine yaptığımız konuşmaların, yani tüm bunları seyreden kaosun kamerasıdır. Kamera bir kere doğaya çevrildiğinde ise boşluk, geçmiş ve geleceğin bir uydurudan ibaret olduğunu kulağımıza sessizliği ile fısıldar."

Mert Can'ın diğer işlerini görmek için; Instagram ve LomoEv sayfalarına göz atabilirsin!

yagmurblt tarafından, 2018-01-09 tarihinde ve #insanlar başlığında yazıldı.

Daha İlginç Makaleler