Fotoğraf Çekme Sanatı: Film yapımcısı Catherine Dauphin ile Röportaj

Başlangıçta, fotoğrafçılık bir sanattan ziyade üretimin bilimsel bir yolu olarak görülüyordu. Ama bu işin zanaatkarları, fotoğrafçılığın çok belirli bir sanat yeteneği gerektirdiğini savunuyorlardı. Lüksemburg’lu bir film yapımcısı olan Cartherine Deuphin ile bu benzersiz sanat formuyla ilgili neler düşündüğünü konuştuk. “Fotoğraf Çekme Sanatı” röportajımızda kendisinin film, fotoğrafçılık ve kısa film ile ilgili sorularımıza verdiği cevapları bulabilirsin.

“Fotoğraf Çekme Sanatı”, Catherine Dauphin

Catherine, her şeyden önce bizimle röportaj yapmayı kabul ettiğin için teşekkür ederiz. Bize biraz kendinden ve film yapımcılığına nasıl başladığından bahsedebilir misin?

Beni kabul ettiğiniz için teşekkürler! Ben Lüksemburg’lu, 26 yaşında, kendi kendini eğitmiş bir film yapımcısıyım. Her zaman bir yazar olmayı istemiştim ama Paris’teki edebi çalışmalarımı bitirdikten sonra fotoğrafçılıkla ilgiliendiğimi anladım. Benim fotoğrafçılığa yakın olmamı sağlayan ve beni cezbeden şey sanırım film yapımcılığındaki doğallıktı.

Hangi tür film yapımcılığı seni en çok cezbediyor ve neden? Başka bir sanat kolunda çalışıyor musun?

Tek bir tarzdan bahsetmek çok zor. Ama sosyal gerçekçilik ya da kameranın diğer tarafıyla, esas eğlenceyle çok ilgili değilim, komedi ya da aksiyon olsun. Şu anda ekranda bu iki tür baskın ve ikisinin de benim ilgilendiğim gerçekliği yansıtmadığını düşünüyorum. Film yapımcılığının, Wes Anderson ve Jacques Demy filmlerindeki gibi hikayeyi sihirle demlemesini seviyorum. Ama natüralist, dramatik komedileri, gevelemeleri, Duplass Brothers, Lena Dunham, Noah Baumbach’ın düşük bütçeli filmlerini de seviyorum. Film yapımcılığının yanı sıra, yazarlığa geri dönüyorum ve oyunculuğa başlıyorum.

Yazarlığını ve oyunculuğunu pekiştirmek için naturalistik ya da mumblecore-style (bağımsız bir film türü) da çekiyor musun?

Yazarlık doğal olarak düşük bütçeli! Tek başına ve bedavaya yazabilirsin ve imkanlar sınırsızdır. Finansal sıkıntılar yüzünden hikayeni değiştirmek zorunda kalmazsın. Bu yüzden yazarken gerçeküstü hikayeleri daha çekici buluyorum. Ama nihayetinde spontane ve doğal devam ediyor. Gerçeklikle ilgili, sadece birazcık daha değişik, sanki sihirli bir gerçeklik gibi. Ama yazdığım ve yayınlanan tek şey, Fransız bir fotoğrafçı olan Pierre de Vallombreuse’un Y a-t-il la lune chez toi? isimli biyografisi. Yani eğer yazar olmak istiyorsam hala gideceğim çok yol var. Bugün, yazarlığı sonuna kadar yaşamanın, eğer sıradan biriysen, basılmış bir eserim bile olsa imkansız olduğuna karar verdim. Belki modern toplumdaki genç yazarlar ve çabaları hakkında mumblecore bir belgesel çekerim, bu benim için iyi bir konu. Oyunculuk da aynı şekilde, evet. Doğaçlamayı ve profesyonel olmayan aktörlerle çalışmayı seviyorum. Fakat henüz çok yeniyim, bu yüzden anlayabildiğim aktörler filmlerim için daha iyi.

Birçok sanatçı hala yaratıcılık aşamalarında hayal gücünün mü yoksa konseptin mi öncelikli olacağı konusunda karmaşa yaşıyor. Senin için yaratıcılık kısmı nasıl işliyor? Hangisi daha önce geliyor?

Genellikle ifade etmek istediğim bir his ya da bir atmosferin etrafında hikayeler yaratmaya çalışıyorum. Yani resim mi yoksa fikir mi önce geliyor hatırlamıyorum. Ama serbest düşünce tarzını ve işlerin olduğu gibi gitmesini seviyorum.

*"Keşfet" kelimesini, yaratıcılık sürecin ve “gezgin genç adam” olarak tanımladığın bir kahramana sahip kısa filmin “Fotoğraf Çekme Sanatı” için kullanıyorsun. “Gezgin” fikri, imaj yaratma dünyasında biraz sivri. Film yapma sürecinin ne kadarı gezginlik fikriyle devam ediyor? *

Evet, bir çoğu gezerek yapılmalı ve ben seyahat ederken film çekmeyi çok seviyorum, çünkü gözlerim için mekanlar yeni ve dokunulmamış. Seul’da “Fotoğraf Çekme Sanatı”nı çekerken de böyle olmuştu, birkaç aylığına oradaydım. Genellikle hoşuma giden bir yer görürüm ve oraya geri dönmek için plan yaparım, ya da orada geçen bir senaryo yazarım ki çekim yapabileyim.

“Gezgin geç adam”ın, kısa filminde Lomo LC-A+ kullandığını gördük! Sen hiç LC-A+ kullandın mı? Favori bir Lomography ürünün var mı?

Evet, o benim fotoğraf makinemdi. Ayrıca tabii ki favori makinem. Bence mükemmel bir fotoğraf makinesi, bir klasik ve beni bir sürü eğlenceye taşıdı. Maalesef bir sene önce, Paris’te kaybettim. Belki birisi bulmuştur ve onunla şimdi çok mutludur. Ayrıca, henüz kullanmamış olsam da LomoKino karşı boş değilim.

Krediler: Catherine Dauphin. Otoportre, Singapur; Portre, Paris; Ja Mezz, Seul; Myeongdong, Seul. Bütün fotoğraflar Lomo LC-A+ ile çekilmiştir.

LomoKino’nun sinemaya karşı benzersiz bir fotografik bakış açısı var. Şüphesiz ki fotoğraf kalitesinde filmler ve film kalitesinde fotoğraflar çekiliyor. Filmlerin durgun ve iç içe geçmiş doğallığında, sen ne taraftasın? Fotografik konseptleri ve teorileri film yapımcılığına taşıyor musun?

Film, fotoğrafçılığın yapamadığı şeyleri ya da fotoğraf filmin yapamadığı şeyleri yapabilir. Bunu hiç düşünmezdim, ama bence sokak fotoğrafçılığı çok keyifli bir uğraş. İnsanların günlük hayatları, farkında olmadığı anlarda yakalanan pozları, dakika dakika detayları şipşak bir şekilde ortaya koyuluyor. Ama bir şekilde sıradan gerçeklik, görüldüğünden daha dramatik olabiliyor. Ayrıca eğer film çekmek için paran olmadığında bile, bu açıdan bakmak düşüncelerini güçlendiriyor. Çünkü farkına varıyorsun ki iyi bir film çekmek için harika bir ekipmana ihtiyacın yok. İnsanlardaki bu dramatiklik zaten film çekmek için ihtiyacın olan potansiyel.

Sadece git ve kendi sanatını yap.


Aslında böyle düşünmek serbest olmanı sağlıyor. Peki genç ve hevesli fotoğrafçılar ve film yapımcıları için başka tavsiyelerin var mı?

Kimseyi dinleme. Sadece git ve kendi sanatını yap.

Gelecekte senden bekleyebileceğimiz projeler var mı?

Birisi Paris’te elektronik müzik yapmaya çalışan arkadaşlarımla ilgili, adı Who is Albert Fallen? olan, diğeri de Memory isimli, Lüksemburg’da eski bir fabrika çalışanının çalıştığı fabrikayı yaratıcılık merkezine dönüştürmesiyle ilgili iki kısa belgeseli henüz bitirdim. Bunun dışında bir oyun yazıyorum ve ilk uzun metraj filmim üzerinde çalışıyorum!

Ve sonuncu ama bir o kadar da önemli soru, ilhamını nereden aldığını öğrenmeyi çok isteriz! Yapımcılıkla ilgili ilham aldığın sanatçılar mı var?

Şu an Patti Smith, Agnès Varda ve Miranda July’ye bayılıyorum. Erkek sanatçılarla ilgili neredeyse 10 yıl kadar düşündüm ve kayıp zamanı değerlendirmeye çalışıyorum.

Bu röprtaj Azin Teimoori tarafından yapılmıştır.

2016-03-17 #insanlar #videolar #lifestyle
morlice tarafından çevirildi.

Daha İlginç Makaleler